Dün çimlerde oturmuş arkadaşlarımı beklerken, kulaklığımın bir tarafı bozuk olduğu için, yanımda oturan bir çiftin konuşmalarına kulak misafiri oldum. Yüzünü göremediğim siyah küt saçlı kız bir süredir fotoğrafla ilgilendiğini, ancak bütün bu süre içinde ilginç olan her şeyi çektiğini ve artık hiçbir şey kalmadığı için ne yapacağını bilemediğini söyledi. O an aklıma, "Smoke" filminin ilk kez bir fotoğraf dersinde izlediğim bu sahnesi geldi.
Fotoğraf, böyle bir dönemde, ölü bir sanat olarak algılanabilir. Öte yandan, bir "an"ı kaydetme fikri, en temelinden kimilerine anlamsız gelebilir.
Fakat ben, ölü bir karenin kendi içinde sakladığı olası hikayelerden bir şekilde heyecan duyduğum için seviyorum belki fotoğrafı. Mesele, bu hikayeleri bilmek ya da bilmemek değil. Hikayeleri anımsamak için onları kaydetmek ise hiç değil. Mesele, elimizde duran ölü bir şey'in aslında bir o kadar canlı olması.