11 Aralık, 2011

Moleskine

Ajanda kullanmayı alışkanlık haline getirdiğimden bu yana, hayatım düzene girdi. Son günlerde  Ocak ayında teslim edilmek üzere çokça proje verildiği halde, defterlerimin arka sayfalarına not alarak biraz oyalandım. Bu akşam -biraz buruk da olsa- bir ajanda almak üzere Mollat'a gittim. Burada Moleskine pek yaygın değil. Bulabildiğim nadir kitapçılardan birisi Mollat, Gambetta meydanında. Moleskine'in geçen yıldan beri değişik renkler ve 'Cover Art Collection' adı altında desenli ürünler çıkardığının farkındaydım. Ancak, alıştığım şeyler konusunda biraz tutucu bir yanım var. Bildiğim ve kullandığım 'klasik' ürünü almaya hep daha yatkınım. Değişik renkleri denemiş olsam da, desenli olanlara ilk kez bugün alıcı gözüyle baktım. 
Marka-sanatçı işbirliği 80'lerden sonra oldukça yaygınlaşmaya başladı. Özellikle moda-çağdaş sanat ikilisini, sokak sanatçıları ile çalışan markalar izledi. Louis Vuitton ile işbirliği yapan Takashi Murakami, çağdaş sanat ürünlerini satın almaya gücü yetmeyen tüketicinin bu tatmini kullandıkları ürünlerde yakaladığını söylüyordu bir röportajında. Bir tüketici gözüyle baktığımda, benim için henüz çekici bir durum değil. Fakat hiç olmazsa anlaşılabilir bir durum olmaya başladı. Moleskine'in yeni koleksiyonunu da belki bu nedenle ilk kez inceledim. Her ne kadar, alıştığım ajandamı satın alıp çıkmış olsam da, 2011'de Paul Wang ve Ricardo Cabrai ile çalışan Moleskine'in, 2012'de de yeni sanatçılarla devam edip etmeyeceğini merak ediyorum. İzleyip, başka markaların benzer çalışmalarına da açık olmaya niyetlendim. Murakami'nin bahsettiği anlamda bir tatmin için olmasa da, bir ürünün yaratılış sürecine bir sanatçının katkıda bulunabileceğine inandığımdan olsa gerek.