10 Aralık, 2011

Eauology

Hiçbir kararı kolay veremediğimden dolayı, günlük hayatım yeteri kadar zor. Zaman kaybetmek konusunda üzerime yok. Dün, Paris'te bitmeyen grevler yüzünden Bordeaux'ya gelemeyen hocamızdan dolayı evdeydim ve öyle çok uyudum ki 09.00-12.45 ile 16.00-19.00 saatlerinde açık olan mahalle bakkalımıza son anda yetiştim. Almak istediğim şey, bir şişe suydu. Bildiğiniz su.
İstanbul'dan adaya yaptığım bir yolculuk sırasında, elimdeki dergide Swarovski taşları ile süslenmiş bir Bling H2O şişesi gördüğümde gülmekten  kendimi alamamıştım. Bir tüketici için nasıl bir tatmin olabilirdi ki bu? Buraya geldiğimden beri  herkes bir lüks tanımı yapıyor çevremde. Fakat bu işin iki boyutu olduğu aşikar. Birincisi ürün kalitesi, ikincisi ürünün süsü/paketi/sunumu. Bir Bling H20 şişesinin içerisinde de su var en nihayetinde. Alan alır, kimseye neden diye sorulmaz. Lüks dediğin, tüm tanımların ötesinde, kişiye özel bir deneyim.
Swarovski taşlarını unutup, şişenin içine baktığımızda, su tadımı bütün bunlardan ayrı ve ilginç bir konu. Seminerine gittiğim bir somelyeye, şarap tadımı mı daha kolay sizin için, su tadımı mı dediklerinde, hiç tereddütsüz su diye cevap verdi. Her tadın, kokunun ve görünümün ayrı bir önem taşıdığı Fransızlar için ise elbette su önemli bir mevzu. Lüks bir restorana girdiğinizde, 7-8 çeşit normal, 12-15 çeşit ise maden suyu/soda markası görebiliyorsunuz. (Maden suyu (mineral water) mineral sayısı 500 mg/l den az olmayan sulardır, soda (sparkling water) ise karbondioksit eklenmiş herhangi bir su olabilir) Doğada, kendiliğinden karbondioksit barındıran az sayıda su kaynakları var ki bu suyun tadını etkilediği gibi değerini de oldukça yükseltiyor. Bunların başında şişesi 6.5 dolar olan Chateldon geliyor. Üretimi çok az olduğu için yalnızca Fransa'da ve seçilmiş özel restoranlarda bulunabiliyor.
Mahalle bakkalımızda su reyonunun önünde dururken, birkaç hafta önce yapmış olduğumuz su markaları sunumlarını düşündüm. Fakirin 'Chateldon'u denilen Bandoit (Evian grubuna ait), benim sunduğum İtalyan markası San Pellegrino (Nestle), hemen yanında ise Perrier (Nestle) duruyordu. Alt sırada ise Evian, Vittel, Crystalline'ın gazsız suları vardı.
Düşündüğüm, hangi suyu alacağımdan öte bir şeydi elbette. Suların tanıtıldığı sunumdan sonra, sokakta yürürken dahi insanların ellerindeki su şişelerine bakar olmuştum. San Pellegrino içen insan kimdi? Sofistike, damak tadına düşkün ve elbette musluktan akan suyu içebilecekken bir şişe suya .99 avro verebilecek kadar cömert kimseler.   Gerçek bu muydu? Bir pazar sabahı, trama üstü başı dağınık, açıkça akşamdan kalmış, üzerinde herhangi bir marka taşımayan bir kız bindi. Elinde büyük bir şişe San Pellegrino vardı. Belli ki daha ucuz markalar varken, San Pellegrino'yu bilinçli bir şekilde seçmişti. Bunun tek açıklaması ise, tadını seviyor olmasıydı. 'Bir şey' olma ve 'bir kimse' gibi görünme çabasında değildi. Bir suya .99 avro vermek bir lüks ise, bu kız için bu lüks bir gösteriş değil, bir deneyimdi. 
Tanımadığımız bir insanın üzerindeki paltodan, elindeki çantadan, saçındaki tokadan, o insana dair ne çok çıkarım yaptığımızı fark ettim. Üzerimizde taşıdığımız markalar, o an yanımızdan geçen birisi için bir anlamda bizim kimliğimiz oluyordu. 'Kalite'den keyif almak elbette güzel bir şey. Ancak ayırt edemediğim şey, bir 'marka'yı üzerinde taşıyan kişinin, o markanın isminden dolayı mı yoksa yaşattığı deneyimden dolayı mı keyif aldığıydı. Ürün seçimleri, markaların çağrışımlarından ötürü ne denli otomatikleşmişti?
Para dediğimiz pis bir şey. Eğer çokça sahipsen, çokça harcarsın. Fakat bu marka-kimlik eşleşmesinin çoğunlukla sahte olması bana komik geliyor. Yediğimiz, içtiğimiz, seçtiğimiz renk, elbette kendimizi yansıtış biçimimizdir. Ancak kimse tutup da Louis Vuitton mağaza açılışlarına koşarak giden Çinli kadınların, kendilerini yansıtmak için orada olduğunu söyleyemez. Bu bir çılgınlıktır, hastalıktır.
Lüks dediğimiz kavramı, o an o tramda o kız yaşıyordu. Ben de aklımda onun görüntüsü ile kendime bir San Pellegrino aldım bakkalımızdan, ve daha fazla vakit kaybetmeden çıktım.