Bir gün yolunuz Şarköy'e düşerse, risk alıp yolculuğunuzu Şarköy Seyahat ile yapmanızı tavsiye ederim. Unutulmaz bir tecrübe olabilir. Şarköy'e gitmek yaklaşık 3-3 buçuk saati alıyor. İett otobüsü gibi türlü duraklarda yolcu indirip bindirerek ilerliyorsunuz. Yolcu profili oldukça çeşitli. Şarköy yerlilerinden yazlıklarına giden Alman turistlere kadar her tip insan mecvut. Araçlar oldukça eski, camlar kırık. Manzara göremediği için şikayet eden yolculara bir yandan laf yetiştiren agresif muavinler aynı zamanda Dankek servisi yapmaktan da fazlasıyla mutsuz görünüyorlar. Öte yandan, biletinizi acentanın ofisinden almadığınız takdirde, yolculuk esnasında yapacağınız pazarlık ile biletinize daha az para ödemeniz de mümkün.
Tekirdağ'dan son dönüşüm, virajlara ani girişler yapan şoförümüzün bir yolcu tarafından polise şikayet edilmesiyle sonuçlandı. Kalan yolcular ise polisle uğraşarak vakit kaybedecekleri için oldukça sinirlendiler. Gergin yolculuk otogara gelen polislere 1.60 boyumla kontrolsüzce bağırmamla sona erdi. İnsanlarla minimum düzeyde iletişim kurabilmenin dahi imkansız olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzleşerek kendimi eve attım.
Bu yıl yalnızca beyaz üzümleri bitirip İstanbul'a döndüm. Sauvignon Blanc'dan gelen elma ve şeftali kokuları kıyafetlerime sinmiş durumda. Kırmızıların toplanmasına daha bir iki hafta var. Bağ bozumunun devamını Bordeaux'da görebilmeyi umuyordum. Ancak Türkiye, tarihinin en geç bağ bozumunu yaşarken, Bordeaux, en erken hasatını gerçekleştirdi. Üzümlerin neredeyse hepsini topladıkları söyleniyor. Şanssızlık. En azından benim için.
Bu hafta 'son kez' yapılması gerekenler teker teker uygulanacak. Valiz kapanacak. Yakın dostlar görülecek. Yanıma alacağım kitaplar seçilecek.
Sonra rakı içilecek. Bir duble, iki duble, üç duble.