22 Eylül, 2011

44° 50′ 19″ N, 0° 34′ 42″ W

Bordeaux havaalanına Garonne nehrini izleyerek iniyorsunuz. Bu pek de güzel görünmeyen kahverengi nehir, şehri ikiye bölüyor, sağ ve sol kıyı olmak üzere. Garonne kuzeyde Dordogne ile birleşip Atlas Okyanusuna dökülüyor. Yerleşim merkezi nehrin kıyısında yoğunlaşıyor. Nehir, ülke içi ulaşımda önemli bir role sahip olmakla beraber, Akdeniz'i Atlas Okyanusuna bağlayan hattın -'Canal des deux Mers'in'- önemli bir parçası. Aynı zamanda, gelgitin izlenebildiği az sayıda nehirden birisi.
Şehirde ulaşım oldukça kolay. Otobüs ve üç tramvay hattı var. Yürüyerek her yere ulaşmak mümkün. Karşı yakaya geçilmediği sürece, en uzak mesafe yarım saat sürüyor. 
Bilmeden, sol yakanın en güzel bölgelerinden birisinde bir ev tutmuşum. Şehrin merkezinde, Jardin Public adlı büyük bir botanik bahçesine çıkan bir sokakta, 18. yy'da yapılmış iki katlı bir bina. Pansiyon-ev de diyebiliriz. Odalarda uzun süreli kalanların yanında, eve iki üç günlüğüne gelenler de oluyor. Ev sahibim bir İstanbul aşığı. En az 10 kez İstanbul'u ziyaret etmiş. Kısa ve öz konuşuyor. Keyfine düşkün bir adama benziyor. Binanın diğer girişinde eşiyle yaşıyor. Arada ismini bilmediğim tenorlerden parçalar duyuyorum kapılarında. (İsmini bildiğin kaç tenor var diye de sorabilirsiniz elbette. Çok değil.)
Geldiğimden bu yana şehri biraz tanımakla beraber, banka, yıllık bilet gibi bir takım işlerimi de hallettim. Fransızları, beklentimin-ön yargılarımın aksine, oldukça yardım sever buldum. Bu durumun bu şehre özgü bir durum olduğunu söyleyenler çok. Durum bu ise, şanslı sayıyorum kendimi. Buna rağmen kısa zamanda Fransızca öğrenmem şart. Hiç bilmediğin bir şehirde etrafındaki insanlar sürekli hiç anlamadığın bir dili konuşuyorlar. Öte yandan, yine aynı şehirde, adımı bilen insan sayısı 4-5 kişiden fazla değil. Bu hem tuhaf, hem de güzel, özgür bir duygu.
 ...