22 Mart, 2012

la clef des terroirs


Bir Guillaume Bodin filmi la clef des terroirs. Biyodinamik üretimi ve organik tarımı röportajlarla keyifle anlatan bir belgesel. Çevreye duyarlılığın bir zorunluluk+moda haline geldiği bugünlerde herkesin dilinde bu 'bio' ürünler. Peki ama ne demek organik tarım, biyodinamik üretim ile tam olarak farkı nedir? 
Organik şarap üretimi, tarımda kimyasal ilaç, gübre ve yemler kullanılmasına izin vermez. Yalnızca belirli miktarlarda koruma amaçlı sülfür dioksit ekleyebilirsiniz. Biyodinamik üretim ise organik üretimin ötesinde, kendi içinde bir felsefe taşıyor. Amaç, bir bağın her ihtiyacını kendi sınırları içerisinde karşılayabilmesi. Dışarıdan herhangi bir kimyasal madde alımı olmadan, hayvan dışkılarından veya bitkilerden, üzüm atıklarından toprağa birleşimler hazırlayıp toprağı besleyecek, hastalıklarla savaşacaksın. Küçük zararlı canlılardan büyük canlılara yaşam alanı sağlayarak kurtulacaksın. Aslında bakıldığında, yeni bir yaşam alanı yaratmayı gerektiriyor biyodinamik üretim, hayvanlarıyla, zeytin ağaçlarıyla, toprağı süren atlarıyla. Üretim sırasında da üzümün içerdiği maya dışında ek bir mayaya ve herhangi bir işleme izin vermiyor. Üzümlerin toplama dönemleri dahi, ayın hareketlerine göre ayarlanıyor. 
Şarapçılık denince akla ilk gelen kelime, 'terroir'dır. Herkesin dilinde dolanır durur. Bir sözcükten öte bir kavramdır. Şaraba etki eden unsurların toplamı olarak algılayabiliriz bu kelimeyi. Toprağın cinsinden iklimine, rüzgarın yönünden, üzüme dokunmuş ellere kadar her şeyi kapsar. Üzümden kadehe olan yolculuğun her adımıdır. 
Biyodinamik üreticiler, amaçlarını, şaraplarına etki eden her şeyi, yani teruarlarını daha iyi anlayabilmek olarak tanımlıyorlar. Onu hissedip yaşayabilmek, iklime, rüzgara, yağışa, her ayrıntının üzümlerine nasıl etki ettiğini bilebilmek istiyorlar. Bununla beraber onu kendi yaşam alanında tedavi etmek, küçük dokunuşlarla doğanın içinde yönlendirmek istiyorlar. 
Bütün bu süreç, insana bir öykü gibi geliyor. Öte yandan, insan zamanını ve ruhunu verirse, güzel sonuçlar elde edilebileceği hissindeyim. Bana hitap edip beni etkileyen herhangi bir organik/biyodinamik şarap içtin mi derseniz, hayır. Yine de önümüzdeki 6 ayı biyodinamik üretim yapan zeytin ağaçlı bir şaraphanede geçirme konusunda hevesliyim. Henüz şaraplarından tatmamış olsam da...

18 Mart, 2012

old photos

Küçükken, en büyük zevklerimden birisiydi, annemi makyaj yaparken izlemek. Dünyanın bir başka ucundaydık. 90'ların başı olmalı. Vatkaların ve renkli ceketlerin moda olduğu zamanlar. Annem aynanın karşısına geçer, babamla gideceği akşam yemeğine uygun kıyafetini seçer, sonra o kocaman makyaj setini açardı. Her renkten göz kalemi, far ve ruj olurdu içinde. 
Öylesine cart renklerin rahatça giyildiği zamanlar geçti, biz çok şehir değiştirdik. Fakat, annem ile babamın odasında bulunan her aynanın sol üst köşesinde, annemin gençlik yıllarına ait siyah beyaz bir fotoğraf bulunurdu. Bir portre, öyle güzel siyah sürmeli gözlerini açığa çıkaran. Nereye gidersek gidelim, o fotoğraf mutlaka bizimle gelirdi. Baktıkça düşünürdüm, insanın zamana rağmen inatla aynı kalan tek şey gözleri diye. 
Bir de televizyonluğun altındaki çekmecelerimizde albümlerimiz olurdu. Annem ile babamın ispanyol paça ve mini etek giyerek dolaştığı/dolaşabildiği zamanlar. Belki üçten fazla dolu dolu albüm. Karışık zamanlar, 80'ler. Fotoğraflar; tuhaf zaman tünelleri. Mesela bu bebek. Şimdilerde Maison Danjou'nun duvarlarını süsleyen diğer kadın. Kim olduğunu bilmiyorum/bilmiyoruz. Pek muhtemel, çocukluğunu ve gençliğini odalarımızda geçirmiş kadınlar. Gözlerinin altı, annem gibi yılların etkisinde mi acaba? Belki çok daha yaşlıdrlar.
Zaman nasıl da akıp akıp gidiyor.