Yazmadım. Uzunca zaman oldu. On iki günlük bir İstanbul macerası yaşadım. Hiç yetmedi. Valizi boşalt. Dostları gör. Urban'da yemek, Çukur'da rakı sofrası. İçime soksam, ayırmasam yanımdan dediğim dostlar.
Sonra yeniden valiz. Roma'ya uçuş. Ardından Pisa.
Son durağım, San Miniato. Pisa ile Floransa'nın arasında, Toskana'nın orta yerinde, orta çağ mimarisi ile küçük bir kasaba. Kulesi, sakin birkaç Piazzası, tiyatroları, ve yer mantarları ile meşhur. Burada San Miniato'lu olmak diye bir şey var. Ne zaman bir yerlere gitsek, 'San Miniato'lu olmak istiyorsan şu sokaktan gelen kasabı tanımalısın' deniyor. Gençler San Miniatolu olmaktan pek mutlu, pek keyifli.
Kaldığım yer, bu kasabaya yürüme yarım saat uzaklıkta. Öylece uzanıyor bağlar önümde. Gün doğumları ve batımları, gerçekliğine inanamayacağım güzellikte. Toprak ayaklarımın altından kayıyor.
Çok çalışıyorum. Normal saatlerin ötesinde. Uyuyakalıyorum çokça, 11 gibi. Şikayetçi değilim.
Çevredeki şehirleri gezmeye başladım, Floransa, Pisa, Sinena, Lucca, San Gimignano, Grosseto.Her biri birbirinden keyifli. Pisa, küçük olmasına rağmen, zaman geçirmekten çok keyif aldığım bir yer. Floransa'da ise yaşamayı ne çok isterim.
Bunca zaman yazmamış olmanın verdiği yoğunluk var. Her bir ayrıntıyı anlatmak olası değil.
Yazmadım, ama yazacağım.
Piano piano.
Burada öğrendiğim en komik İtalyanca kelime 'bo'
Toskana bölgesine özgü bir tepki aslında.
Bir şey bilmediklerinde, bilmiyorum (non so) demek yerine bo diyorlar. Çok hoşuma gidiyor.